G-7YN0JE445C

textum Dergi

https://textumdergi.net

Textum Dergiyi henüz bilmeyen birine nasıl tanıtırsınız?

Textum’un kuruluşunda ve hazırlık aşamasında beraber çalışan ekibi bir araya getiren başlangıç noktasına gitmek gerekirse, söze evvela ODTÜ’den, daha özelde de ODTÜ Siyaset Bilimi Topluluğu’ndan (SBT) başlamak gerekir. Hemen hepimiz farklı düzeylerde birer lisans öğrencisi iken parçası olduğumuz SBT’de birlikte pek çok iş yaptık. Okuma grupları, söyleşiler, atölyeler, sempozyumlar… Bu etkinlikler bizim için birer “akademik faaliyet” olmanın ötesinde başka bir anlama sahipti. Elbette böyle bir işlevi de vardı, akademik anlamda kendimizi ve birbirimizi geliştiriyorduk; fakat asıl olan bir dayanışmayı, bir “fikri” örgütlüyor oluşumuzdu. Bu sebeple SBT, gerek öğrenci temsilcililği tartışmalarında, gerek fakülte ile ilgili sorunlarda, gerek 1 Mayıs’ta hep en ön saflardaydı. Bu topluluğun bir parçası olarak bizler de oradaydık elbette.

SBT bizim için, emek verdiğimiz süre zarfında beraber yaptığımız çalışmalarla bir “öğrenci topluluğu” olmanın ötesinde bir “okul”, bir “ittifak” ve bir tür “örgüt” oldu: Akademik yetkinliklerini emekçilerin ve ezilenlerin lehine seferber etmeye çalışan, kendini bu anlamda hep bir tür taraf olarak gören, düşünce ile pratiğin birlikteliğine inanan bir topluluk. Textum’u da işte böyle bir düşünsel birlikteliğin meyvesi olarak görmek yanlış olmayacaktır. 

Textum’un hayata geçmesinde yer alanlar olarak her ne kadar zamanında bizi bir araya getiren ODTÜ ve SBT olsa da, mevcut kompozisyonumuzun çok daha çeşitli geçmişlere ve deneyim süreçlerine uzanan bir grup öğrenci ve akademisyenden oluştuğunu söyleyebiliriz. Textum ekibinin, ağırlıklı olarak sosyal bilimler alanında faaliyet yürüten, eleştirel düşüncenin farklı okullarından/yaklaşımlarından beslenen ve bu açıdan kendi içerisindeki tartışmayı da sürekli olarak canlı tutan bir ekip olduğunu belirtmek isteriz. Textum’un öznesinin bu mozaik yapısının, kolektif çalışmayı daha da verimli hale getiren bir nitelik taşıdığını da ekleyelim. Bu ekip açısından, birlikteliği sağlayan temel motivasyon ise ana akım düşünsel faaliyetin karşısında toplumsal gerçeklikleri ve sorunları gündemine alan eleştirel düşünceyi öne çıkarmaktır. Yıllar içerisinde paylaştığımız ve birer parçası olduğumuz etkinliklerin hammaddesi de işte bu eleştirel düşüncedir. 

Buradan hareketle, Textum’un dünyayı anlama ve değiştirme ufkuna mütevazı bir katkı yapmak için yola çıkmış, birtakım akademik kaygıları da gözeten ancak esas itibariyle emek mücadelelerini kendisine miras edinen ve harf harf dokuyarak bir adım daha ileri taşınmasına elinden geldiğince katkı yapmayı amaç edinen düşünsel bir egzersiz sahası olduğunu söyleyebiliriz.

Bu dergi projesine başlarken nasıl sorunlaştırmalara, ihtiyaçlara, amaçlara, kaygılara ve duygulanımlara sahiptiniz? Bu projenin kurgulanma ve inşa sürecinde etkili olan ana motifleri bizlerle paylaşabilir misiniz?

Aslında bu sorunun cevabı, bir önceki soruda tartıştığımız mesele ile de çok yakından ilişkili. Eleştirel düşünceye ve onun örgütlenmesine, hava kadar, su kadar ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz. Daha önce, yaptıkları işleri bir adım ileriye taşımak isteyen, bunların ötesinde bir arayışın peşinde olan bir ekipten söz etmiştik. Beraber çalışma geçmişi ve deneyimi olan, şimdiye kadar kolektif bir faaliyetin parçası olarak düşünmeye ve üretmeye çabalamış, tartışarak ve yeni sorular sorarak öğrenmeyi alışkanlık edinmiş bir ekipten oluşuyor textum. Böylesi bir faaliyetin bir şekilde hayatına devam edeceğini bilerek ve büyüyerek devam etmesini de isteyerek bu mecrayı kurduk. Bu düşünce ve üretim edimini daha fazla insanla paylaşabileceğimiz, dolaşıma sokabileceğimiz ve elbette benzer motivasyonları taşıyan insanların bir araya gelmesine vesile olmasını umduğumuz bir mecra bu. Dikkat ederseniz Textum’un kuruluşunda yer alan ekibimizi anlatırken bir şekilde aynı zamanı ve aynı mekânı paylaşmış, benzer motivasyonlar etrafında bir araya gelmiş bir “kuşak”tan bahsediyoruz aslında. Bu anlamda Textum, bizim için aynı zamanda bir “kuşak projesi”dir. Birlikte çalışma deneyimimizin yanı sıra, kuşağımızın duygudaşlığına, eleştirel ve düşünsel enerjisine olan inancımızla yola çıktık. Benzer bir motivasyonu taşıyan, benzer dertleri ve istekleri paylaşan, bizim gibi düşünmeye ve üretmeye çabalayan ve ya çabalamak isteyen insanları bir araya getirecek, bu minvalde ortaya çıkan ürünlerin dolaşıma gireceği bir yayın platformu oluşturmak istedik. Tam da böylesi bir arayışın sonucunda, “Bizim de sözümüz var!” demenin bir yolu idi aslında Textum. 

Dergi bu noktaya gelene kadar nasıl sorunlarla karşılaştınız ve bunları aşmak için ne gibi süreçler yaşadınız, çözümler geliştirdiniz?

Açıkçası dergiyi somut bir şekle sokmadan yaklaşık bir sene önce toplantılar yapmaya ve birtakım tartışmaları tüketmeye ihtiyacımız oldu. Ancak, bu tartışmaların seyrinden bağımsız olarak, gerek bir dergi olarak yayın hayatına başlayabilmenin azımsanmayacak bir iş gücü ve mesai gerektiriyor olması, gerek o dönemin pek çoğumuzun hayatlarında bazı köklü değişikliklere gebe olması sebebiyle bu projenin somutlaşması ve nihayet hayat bulması neredeyse bir yıl kadar zaman aldı. Bu çerçevede Covid-19 salgınının uzaktan çalışma-evde kalma şeklinde ortaya çıkardığı bazı sonuçların ve salgının daha güçlü bir şekilde ortaya çıkardığı olan biteni anlama ve yorumlama ihtiyacının textum’u hayata geçirme konusunda bizlere bir anlamda uygun bir ortam sağladığını ve bir süredir aklımızda olanı uygulamaya dökmek için bizleri dürttüğünü söylersek yanlış olmayacaktır. Salgın sürecinin başından itibaren hâlihazırda birbirimizle iletişim kurmaya ve hem Türkiye hem de dünya akademisinin başta salgına ve onun doğrudan ve dolaylı sonuçlarına olan yaklaşımlarını birlikte takip etmeye devam ediyorduk. Sonuçta, salgın sürecinin olumlu bir çıktısı olarak, önceden planladığımız ancak belli imkânsızlıklar sebebiyle hayata geçiremediğimiz textum, Haziran 2020 itibariyle yayın hayatına başlamış oldu.

Bu süreçte karşılaştığımız başka sorunlar elbette oldu. Özellikle çıkış için planladığımız ilk dosyamızın kapsamındaki pek çok yazı, insanlarla birebir veya toplu bir şekilde görüşmeyi gerektiren içeriklere sahipti. Bu çerçevede salgın dolayısıyla görüşmelerimizi sürekli olarak online bir şekilde gerçekleştirmek durumunda kaldık. Bu durumun, konulara daha derinlikli bir şekilde eğilmemizin önünde birtakım engeller oluşturduğunu söylemek gerekir. Benzer bir şekilde, yayın ekibi olarak gerçekleştirilmesi gereken bütün toplantıların da yine online platformlar üzerinden yapıldığını söylemek gerekir. Bu tür online toplantıların mekânsal mesafeleri aşmak açısından yararlı tarafları olsa da bu toplantıların bir arada, kanlı canlı yapılan tartışmalar kadar verimli olmadığını vurgulamak gerekir. Öyle ki bu röportajı bile internet üzerinden yapmak zorunda kalıyoruz.

Bu tip engellere ve dezavantajlara, yaz aylarının açık havada görüşmeye imkân veren koşullarında, hepimiz aynı anda olmasa da gruplar hâlinde yüz yüze görüşerek ve fikir teatisinde bulunarak çözümler üretmeye çabaladık. Böylelikle, ilk dosyanın imkânsızlıklarının ötesine geçebilen ikinci dosyamızın, düşünsel derinlik anlamında daha zengin bir içerikle oluşturulduğunu söyleyebiliriz. Elbette ki bu çalışmaları sonraki dosyalarda geliştirmek ve daha da ileriye taşımak niyetindeyiz. 

Son olarak, online dergiciliğin yapısal birtakım problemleriyle de karşılaştığımızı söylemeliyiz. Bunların en bilineni, textum’un veri tabanında bazı durumlarda karşılaştığımız karmaşa halidir. Biraz daha açacak olursak, bazı sabahlar bir uyanıyoruz ki site içerisindeki metinlerin şekli bozulmuş, sırası kaymış ve buna benzer sorunlar oluşmuş. Ayrıca, kimi zaman siteye erişim kesilmiş olabiliyor. Bunlar esasında yukarıda da belirttiğimiz gibi online dergiciliğin teknolojik imkânlara içkin problemleri. Neyse ki zamanında yapmış olduğumuz bir takım yedekleme işlemleri bu gibi durumlarda imdadımıza yetişiyor ve bu tip küçük ancak can sıkıcı problemlerin üstesinden gelinebiliyor.

Dergi bu noktaya gelene kadar yolda neler buldunuz? İlerisi için neler bulmayı umuyorsunuz?

Bu gerçekten çok güzel bir soru. Bir dergi veya benzeri bir yaratım sürecinin belki de en önemli getirisi yolda bulunanlar ve daha bulunacak olanlardır. Bu noktadan hareketle, textum bu noktaya gelene kadar yolda bulduğumuz ilk (ve belki en güzel) şeyin yeni çalışma arkadaşları olduğunu söylemeliyiz. Temellerinin ODTÜ’de SBT etkinliklerinde atıldığını söylediğimiz textum’un, hazırlık sürecinden bu yana pek çok insanı bu çalışmanın bir parçası haline getirdiğini söylemeliyiz. Bu çerçevede, yayın hayatına başladığımız anda oluşturduğumuz Textum Meclis, hem yeni fikirlerin tartışıldığı ilham verici bir mecra oldu, hem de her geçen gün genişleyen toplamıyla bizimle beraber yürüyen yol arkadaşlarımızın gücünü arkamızda hissettiğimiz bir yapıya dönüştü. Bizimle benzer duyguları, heyecanları ve düşünsel yaklaşımları paylaşan yol arkadaşları bulduğumuz için çok mutluyuz. 

Öte yandan, bu çalışmayla birlikte, her birimiz yeni ilgi alanları ve deneyimler edinmiş olduk. Öyle veya böyle, bir yayıncılık deneyimi bizimkisi. Çok çeşitli alanlarda tartışmaları izlemek, gelen yazıları okuyup değerlendirmek, çeviriler ve söyleşiler yapmak durumundayız. Hem içerik hem de biçim alanında çok çeşitli bir öğrenme süreci oluyor bu da bizim için. Özetle, yeni çalışma arkadaşlarımız ve giderek derinleşen bakış açımızla gün geçtikçe sağlamlaşacak olan bir yayın pratiğine doğru ilerleme gayesindeyiz. Bu minvalde, ilerleyen sürecin her açıdan yeni kazanımlar getireceğine inancımız tam.

Dergi projesi ve süreci yakın çevrenizde ne gibi etkileşimlere neden oldu? Nasıl tepkiler aldınız?

Genel olarak olumlu tepkiler ile karşılaştığımızı söylemek galiba yanlış olmaz. Özellikle yayımladığımız ilk dosyadan itibaren, başta akademik çevremiz olmak üzere, bizi yüreklendiren ve mutlu eden geri dönüşler aldık. Bunun yanında, yaptıklarımızdan ilham alan ve ortaya koydukları çalışmalarla textum’u büyütmek isteyen arkadaşlardan yeni yazılar aldık ve yayımladık. Bu sürecin en önemli çıktısı eleştirel pratiğin düşünsel sahada örgütlenmesine katkı sağlamış olmamızdır. Özellikle ikinci dosyamızla birlikte, halihazırda içerisinde bulunduğumuz bir kurumsal yapı olarak üniversiteye içeriden yönelttiğimiz eleştiriler, pek çok arkadaşımızın takdirini topladı. Bizleri cesaretimizden dolayı tebrik ettiler ve geleceğe daha umutla bakmamızı sağladılar.

Gelecekte hangi doğrultuda ilerlemek istiyorsunuz? Hangi amaçlara sahipsiniz?

Şimdiye kadarki kısa yayın hayatımızda ürettiklerimiz ve geri dönüşler yukarıda saydığımız hedefler doğrultusunda fena bir iş çıkarmadığımızı düşündürüyor. Bu doğrultuda çalışmaya ve üretmeye devam etmeyi, daha fazla insanın bu mecranın bir parçası olarak hissetmesini ve katkı yapmasını isteriz. Yayıncılık yapmanın, bir yayın platformu kurmanın kendisine içkin motivasyonu, doğal olarak ortaya koyduğunuz ürünlerin dolaşıma girmesi, okunması, tartışılmasıdır. Şimdiye kadar belirli bir okur kitlesine ulaştığımızı, yaptığımız işlerin farklı çevrelerde dikkat çektiğini ve artan bir ilgiyle karşılandığını görüyoruz. Elbette, çok genç, yeni kurulmuş bir dergi olarak yolun oldukça başındayız. Temennimiz bu ilginin devamlılığını sağlamak, daha fazlasını yaratmak ve bunu hak edecek işlerin altına imza atabilmek. 

Bundan sonraki süreçte de akademik, politik, toplumsal ilgileri ve dertleri olanların, bu minvalde söyleyecek sözü olanların, oluşturmaya çalıştığımız bu tartışma platformuna katkı sunması en büyük temennimizdir. textumun kapıları eleştirel toplumsal düşünceye katkı sunmak isteyenlere ardına kadar açıktır. Bu çağrı elbette öncelikli olarak kendi kuşağımıza yönelik bir çağrıdır. Çağımızın toplumsal krizlerinin yıprattığı, umutsuzlaştırdığı genç kuşağın kendini ifade edebileceği, tartışabileceği ve tam da sözü edilen toplumsal krizlere dair söz söyleyebileceği bir mecra bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç haline gelmiştir. Dolaysıyla bu tip mecraları yaratmak ve genişletmek textum açısından en temel hedeflerden biridir. 

Yayıncılık faaliyeti açısından düşünüldüğünde ise, zamanın hepimizi dijital mecralara yönlendirdiği gerçeğini hatırlamakta fayda var. Matbu yayının giderek daha seyrek başvurulan bir yöntem haline gelmesi textum gibi dijital platformlara olan ilgiyi artırmaktadır. Fakat dijital yayın yapmanın tek başına okuyucuya ulaşmayı sağladığını düşünmek yanlış olur. Burada üretilen çalışmaların niteliği oldukça önemli hale gelir. textum açısından bir diğer temel hedef de düşünsel, entelektüel açıdan nitelikli içerikler üretmektir. Dolayısıyla geleceğe ilişkin hedeflerimizden söz edildiğinde hem yaptığımız çalışmaların kolektif devamlılığını sağlamak hem de üretilen içeriklerin niteliğini artırmak istediğimizi vurgulamak isteriz.

Şu ana kadar yaptığınız hatalardan neler öğrendiniz? Benzer işler yapmak isteyenlere tavsiyeleriniz neler olur?

Daha önce söylediğimiz gibi, bu uzun bir yolculuk, biz henüz bu yolun çok başındayız ve attığımız her adımda yeni şeyler öğreniyoruz. Bir hata değil bu belki ancak, sözünü ettiğimiz bir yıllık erteleme olmadan da bu işe girişebilirdik. Bu anlamda, bir “keşke” olarak kabul edilecekse eğer, keşke daha önce girişseydik bu işe, diyoruz. Öte yandan, iş yapmanın kendisinin önümüze koyduğu birtakım güçlükler var elbette. Daha evvel birlikte veya ayrı ayrı irili ufaklı çeşitli yayın işlerinde çalışmış olsak da derli toplu bir dosya çalışması ortaya koymanın ne kadar zorlu bir süreç olduğunu öğreniyoruz. Bu anlamda ilk dosyada yaptığımız hataları, ikincisinde yapmamak için elimizden geleni yaptık. İlerleyen çalışmalarda bu hataları giderek azaltacağımıza inanıyoruz.

Projeye dair belli güçlükleri aşmaya yönelik olarak herhangi bir dayanışma çağrınız var mıdır? 

Buna “güçlük” demek ne ölçüde mümkün, bilinmez; fakat bir dergi açısından en önemli başarılardan biri kendi okur kitlesini yaratmak olurdu herhalde. Biz de bu doğrultuda, daha çok okunmaya, paylaşılmaya yönelik bir çağrımızı her daim tekrarlıyoruz. 

Son olarak neler söylemek istersiniz? (Serbest alan)

Davetiniz için çok teşekkür ederiz. 

Dolmuş’a başarılar diliyoruz, yolunuz açık olsun!

Röportaj: Tevfik Hürkan Urhan