Şimdi, arkadaşlarım ve ben bir kısa film yaptık.
Toplamda tüm süreç elli beş günlük bir pre-prodüksiyon, beş günlük bildiğin prodüksiyon ve aşağı yukarı on beş günlük de bir post-prodüksiyon sürdü. Bu günlerin hepsi faturası kesilebilir iş saatleriyle dolu değildi. Yazım Nisan sonunda başladı. Yazma işleminin kendisi taş çatlasın iki saat sürdü. Bu iki yalnız saatin ardından ilk müsvedde çıktı. Takiben geçen birkaç gün de metnin tashihiyle geçti, böylece ikinci müsvedde çıktı, bu da insanlarla paylaşılarak aniden oksidize edildi. Onların fikirleri üçüncü müsveddeyi çıkarttı.
Sonra davetler başladı.
İlk önce oyuncular davet edildi. Ardından görüntü yönetmeni trene bindi. Provalar dijital olarak başladı, sanat yönetmeni de sonrasında efora katıldı. Tesadüfi bir rastlaşma projeye storyboard artist dahil olunmasına vesile oldu. Lokasyon seçildi, tarih belirlendi. Herkes ilk gün lokasyonda toplandı, bir iki gün prova edildi, üç gün çekim yapıldı ve nihayetinde herkes yoluna devrildi. Film yaklaşık yirmi günlük bir periyodda montajlandı, aralarda da momentumun anlaşılması için gösterimler yapıldı. Şimdi bitti. Müthiş bir kısa film olarak adlandırılamayacaksa da en azından mutlak bir kesinliktir ki en azından bir kısa film olarak değerlendirilecek ve tüm kısa film festivalleri katılım için önce şunu soruyorlar: Yönetmen kim?
Bilmiyorum. Bu işbirlikçi sanat yapımı sürecinin her gününde oradaydım ve yönetmen belirlemenin neden bir gereklilik olduğunu anlamıyorum. Bu herhangi bir kişinin tekiler vizyonu değildi. Yazarın kameralar işin içine girince açıların nasıl çalışacağına dair bir fikri yoktu, görüntü yönetmeni seti giydirmekle ilgilenmedi, sanat yönetmeni diyalogun kadensini kafasında yazar kadar net duymamıştı ve kimse aktörlerin neyi nasıl yaptıklarını anlamadığı gibi aktörler de neyin nasıl yapıldığını anlamadıkları zaman en iyi çalışıyor gibi gözüküyorlardı.
O hâlde yönetmen kimdi, pardon?
Çünkü filmin adı “ERKEKLER” ve filmin konusu kırılgan, toksik, boğucu erkeklik ve ben süreç boyunca inanır oldum ki yönetmenlik titri, dikey hiyerarşiye ait tüm diğer fikirlerimiz gibi bu tartıştığımız şeye ait bir konsept olabilir.
Belki de sanat yapımımıza yaklaşımda bu kadar etobur olmak durumunda değilizdir. Biraz vejetaryan olmak belki de o kadar kötü bir fikir değildir.
Kim bilir?