G-7YN0JE445C

Kendinin Arkeoloğu Olmak

Yiğitcan Erdoğan

Yiğitcan Erdoğan, profesyonel kariyerine 16 yaşında bir video oyun dergisinde yazar olarak başladı. On yılı aşkın bir süre hobi gazeteciliği yaptıktan sonra, 2019 yılında ilk kurgu eseri olan Zamanaltı adlı podcast tiyatrosuyla çıkış yaptı. Edebiyatın dışında, hem online hem de sahnede gerçekleştirdiği panel programlarıyla da tanınmaktadır.

Geçenlerde can dostum Kubi Öztürk ile yine bu Dolmusch sayfalarında hikayesine rastlayacağımız HAFTW albümü Unknown Territories’den konuşuyorduk. Kubi bu albümü yapıyor olmaya dair o an hissettiği şeyi anlatmak için şu teşbihe başvurdu: Kendinin arkeologu olmak.

Bu noktada durdum, arkadaşımın koluna heyecanla vurdum ve Berlin sokaklarının genel olarak endişe ile karşıladığını üzülerek kabul ettiğim bir desibelde bağırarak bu lafa dair coşkumu Kubi’ye duyurdum; çünkü ben de şu sıralar üzerinde uğraştığım şeyle ilgili aşağı yukarı buna benzer bir şey hissediyordum. Büyük Tufan’dan söz ediyorum.

Büyük Tufan hayatına 2020 yılının sonlarında bir fikir olarak başladı. Yazdığım ve hayata geçirdiğim ilk radyo tiyatrosu olan Zamanaltı, bitmek üzereydi ve ben bir başka can dostum İlkin Taşdelenin o zamanlar Çayyolu’nda bulunan evinde camdan dışarı bakıyordum. İlkin’lerin beşinci kattaki o evinde Çayyolu’nun sıralı apartmanlarına tepeden bakan güzel bir şehir manzarası vardı. Bir anda yağmur yağmaya başladı. Elimde bir içecek tuttuğumu hatırlıyorum, fakat bu detayı bu fotoğrafa sonradan ekleyip eklemediğime dair kesin bir şey söyleyemiyorum. Emin olduğum tek şey, yağmur yağmaya başladı ve ben manzarayı izlerken bir anda kendimi şunu düşünür buldum: Ya bu yağmur hiç dinmezse?

Büyük Tufan bu temel fikirden yola çıktı ve dünyaya gelirken ilk önce zamanın ruhuna çarptı. Pandeminin tam göbeğinde olan ben, bir süredir kıyamet-sonrası edebiyatın güncellenmesi gerektiğini düşünüyordum. Farklı medyalarda Mad Max, The Walking Dead, The Road ve The Last of Us gibi örneklerini gördüğümüz bu janrın en sık karşımıza çıkan desenlerinden biri janrın isminde gizlidir: kıyamet-sonrası

Bu tip eserlerde ana hikayemiz kıyametin kendisi yaşandıktan sonra akmaya başlar. Hatta çoğu zaman hikayen ilk olarak kıyametin öncesinden küçük bir kuple göstererek başlar, sonrasında zamanda ileriye atlar ve kıyametle kökünden değişmiş toplum seyirciye gösterilerek kontrastlama yapılır. Fakat çok az hikayede bu atlanan zaman, yani kıyametin kendisi gösterilir. 

Halbuki pandemi süreci de bize göstermiştir ki kıyametler tekil, milat gibi öncesi ve sonrasının kesin olarak ayrılabilecekleri nokta olaylar değillerdir. Kıyametler uzun süren süreçlerdir ve yine pandemi bize göstermiştir ki, kıyametlerin kendisi de epey ilginç ve anlatılmaya değer hikayelerdir.

Hiç dinmeyen bir yağmur fikri, İç Anadolu’da bir camdan dışarıya bakarken gelen bir ilhamla birleşince elbette insanlık tarihinin en çok tekrar eden kıyamet motifine varmak da çok zor olmadı. Anadolu ve çevresinde yaşamış tüm medeniyetlerin, bugün pek çok tarihçinin Akdeniz’in Karadeniz’e taşmasına atıfta bulunduğunu düşündüğü bir Büyük Tufan hikayesi vardı ve zaten global bir iklim krizindeki dünyanın çok büyük ölçekte bir Büyük Tufan hikayesi yaşaması ihtimali de uzak gibi gözükmüyordu. 

Sonrasında bunun üzerine tema oturdu. Gerçekten de bir Büyük Tufan daha yaşanırsa, masada iki ihtimal vardı: Ya bu Dünya’da kalınacak, ya da bu Dünya’dan gidilecek ve yeni bir gezegende yeni bir yaşama başlanacaktı. Hikaye bu iki farklı kararı alan iki ana karakter üzerinden şekillenmeye ve tematik olarak bir gitme ve kalma diyalektiğine oturmaya başladı. Bu da benim hikayeye şahsi bir seviyeden bağlanmamı sağladı; çünkü benim de hem kendi Türkiye’den gitme kararımla, hem de devamlı işime gelmeyen yerlerden sadece işime gelen zamanlarda gidiyor olma kararımla hesaplaşıyor olmam gerekliydi. Büyük Tufan bu hesaplaşmaları yapmama olanak tanıdı ve hikaye bir noktada kendi rayında ilerlerken, başka alegorilerle de karşılaştı. 

Büyük Tufan’ın ilk senaryosu 2021’in Ocak ayında yazıldı, ilk bölümü 2021’in Aralık ayında kaydedildi ve dinleyicilerle 2022’nin başlarında buluştu. 2024 yazında ise son bölümü Yarından Sonra yayınlandı ve 61 bölümlük ömrünü sonlandırdı. Ve şu an, hafta hafta tefrika edilen bir roman olarak tekrar yazılıyor ve okunuyor.

Bu da bana, Kubi’nin deyimiyle, kendimin arkeologu gibi hissettiriyor.

Büyük Tufan’la ilgili şu an özel bir heyecan hissetmiyorum. Büyük Tufan’ın satır aralarında kendime sorduğum soruların cevabını uzun süre önce aldım ve edebi olarak denemek istediğim çoğu şeyi halihazırda denedim. Bir insanın kendine yazar diyebilmesi için gereken apoletlerden birinin de bir roman yazmak olduğuna dair çocuksu inanışımı bir kenara bırakırsak, Büyük Tufan’ı eşelemek için duygusal bir sebep de hissetmiyorum aslında. Bin sene önce inşa ettiğim ve sonrasında kullanılmadığı için toprağın altında kalmış tapınağımı tekrar diş fırçalarıyla temizleyerek ortaya çıkarmak bana altında kalan tapınağı da çok taze hatırladığımdan heyecan verici gelmiyor.

Ama yapıyorum, çünkü iş bunu gerektiriyor.

Başka başka sebepler de söyleyebilirim; ben bu romanı tefrika ederek akmasa da damlayan bir gelir kaynağı oluşturuyorum, yine hafta hafta yayınlandığı için satın alan okuyuculara bir gönül borcu hissediyorum, belki bir gün bir yerde fiziksel olarak yayınlanacağını umut ediyorum… ama günün sonunda bunların hepsi aynı yere çıkıyor. Büyük Tufan’ın radyo tiyatrosu olarak bitmesinin ardından ben Büyük Tufan’ı romana dönüştüreceğimi biliyordum; çünkü iş o zaman da açıkça bunu gerektiriyordu; ve şimdi işin bu noktasında alınan heyecanın azalması bir şey ifade etmiyor. Çünkü dünyanın her yerindeki her sanatçı biliyor ki, sanat yapmaya başlamak bir zorluk içermiyor. 

Asıl zorluk, işi bitirmekte yatıyor. 

Yiğitcan Erdoğan

instagram: @beggarandchooser

Yayınlanmış Eserleri

Büyük Tufan Kapak Tasarım: İlkin Taşdelen

Buy Me A Coffee