botanik

Permakültür: Sürdürülebilir Geleceğe Bir Adım

Permakültür son zamanlarda çok duyduğumuz bir kelime. Bu konuyla yeni ilgilenmeye başlayan birine permakültürü nasıl tanımlarsınız?

Sevgili öğretmenim Murat Onuk’tan duyduğum en genel tanımıyla  “etik temelli, sürdürülebilir insan yerleşimleri tasarımı bilimi”  derim. 

Permakültüre ilginiz ne zaman ve ne amaçla başladı? Yakın çevrenizin tepkisi ne oldu?

Permakültüre ilgim ne zaman başladı sorusuna verecek net bir cevabımın olmadığını düşünüyorum. Hayatıma dair hatırladığım en eski anımda da permakültürün izlerini bulabiliyorum. Permakültür diye bir şeyin var olduğunu ne zaman duyup ‘hah işte bu!’ dediğim zamanları sorarsan eğer 2016 yıl derim. Hayatıma giren kıymetli dostlarım sayesinde bakış açım ve hayallerimle ilişkilenme biçmim o dönemde kökten dönüşmeye başlamıştı. Tabi bunu şimdilerde dönüp baktığımda farkına varıyorum ki bu çok keyifli. Yaşadığım hayata, dünyaya, içinde bulunduğumuz sisteme karşı sanıyorum ki içimde öfke birikmişti. Yolunda olmayan, içime sinmeyen bir şeylerin olduğunu sezdiğim ve yaşam tarzımdan memnun olmadığım bir dönemin içindeydim. Dünya ile, hayatta olmak ile ilgili köklü kaygılarım vardı. Yolda yürürken herkesin deli olduğunu, şehirde koşturma içinde oksijensiz susuz nasıl yaşadıklarını düşünürdüm. Ancak ne yapacağıma veya nasıl bir dünyada yaşamak istediğime dair pek bir fikrim ve ya düşünmeye mecalim yoktu. Hayatımın böyle bir evresinde çok kıymetli dostlarımla tanıştım ve onlardan permakültür’ün varlığını öğrendim. “Mıntıka 0” ı kendim olarak görüp ferah, mutlu, ve merkezinde bir yaşam hayal ettim.

Kişisel dönüşümüm dışında, bir de iklim krizi gibi dünyanın her yanını dönüştüren ciddi bir konu vardı karşımda. Bu konuya saplanıp kalmak ve umutsuzlaşmak çok kestirme bir yol ve o dönemlerde böyle bir noktaya daha yakındım. Diğer yol olarak, rengarenk ve sonsuz ihtimallerin varolduğu bir gerçeklik de var. Permakültür tam bu noktada çöldeki su olabiliyor. 

Permakültürün kurucularından Bill Mollison’ın çok sevdiğim bir cümlesi var:

“Dünyanın sorunları giderek karmaşıklaşsa da, çözümleri hep utanç verecek kadar basit kalmaya devam edecektir”

Nedir bu “Mıntıka 0”?

Tasarımda enerjiyi verimli kullanabilmek için mıntıka analizi yapıyoruz. İç içe geçmiş çemberler gibi düşünebiliriz mıntıkaları. Mıntıka 0 demek, içinde en çok bulunduğumuz, gündelik işlerin en yoğun olduğu bölgeler demektir. Evimiz gibi. Son çemberimiz mıntıka 5 ise ölçeklendirmemize göre doğa ananın kendisi, evrenimiz  gibi içinde gelişip yaşadığımız ve keşfettiğimiz alan olarak belirleniyor  Mıntıka 0 dan başlayıp mıntıka 5 e doğru bir yolculuk yani.

Harika bir başlangıç! Peki, Permakültürün ilkeleri ve uygulama alanları nelerdir? Kısaca bahseder misiniz?

Permakültür  , canlı ve cansız her şeye, sadece var oldukları için saygı ve özen gösterme yaşam etiği temelindedir. Bunun üzerine 3 temel permakültür prensibi vardır;

“dünyayı gözet”  “insanı gözet”  “artanı vakfet” 

Permakültürün “Dünyadaki tüm insanların ihtiyaç duyduğu besin stoğunun tamamını, şu anda kullandığımız ekili alanların sadece %4’ünü kullanarak sağlayabilir, geri kalan %96’yı ormanlaşmaya ve doğanın kendini onarmasına terk edebiliriz.” iddiası vardır. Bunun mümkün olabilmesi için doğru ilişkiler kurmamız gerekmektedir permakültür de bunun nasıl olacağını araştırmaktadır. Bunu da her şeyi içinde barındıran doğadan öğreniyoruz. Tüm yaşamı öğrendiğimiz gibi. Permakültür tasarımı örüntüleme üzerine kuruludur. Son zamanlarda yoğun olarak, baktığım yerdeki örüntüleri yakalayabilmeye kavrayabilmeye çalıştığım bir süreçteyim. 

Uygulama alanları nelerdir dediğinde her yer her an  demek geçiyor aslında içimden ancak çok soyut ve anlaşılmaz kalabilir kaygısıyla, David Holmgren’in “Permakültür Çiçeği” ne dikkat çekmek istiyorum. Çiçekteki her bileşen uygulama alanın içinde ve tamamen yaratıcılığımıza ve nasıl yaşamak istediğimize bağlı olarak konsept içinde işlevselleşiyor.

Permakültür Çiçeği, David Holmgren’den değiştirilerek Jonathan Woolson’un çiziminden uyarlanmıştır. Her bir taçyaprak insanın temel bir ihtiyacını göstermektedir.

Şehir yaşamı içerisinde permakültür size ne ifade ediyor? Bu konsepti nasıl günlük hayatımızın bir parçası haline getiririz?

Bence “mıntıka 0” kendiniz olduğu zaman permakültür yaşamınızın her alanına yerleşmeye başlıyor. Yaşadığımız şehirlerde ciddi bir atık oluşuyor ve bu atıklar aynı zamanda geniş bir kaynağa dönüşebilme potansiyelini de içinde barındırıyor. Bunun için kurumlarla, belediyelerle birlikte hareket edebilmenin ve şehir hayatlarının dönüşebilmesinin hayalini içten içe kuruyorum. Ankara Kalkınma ajansının bu konuda çalışmaları ve projeleri de devam ediyor. Hatta geçtiğimiz aylarda Taner Aksel hocanın sunumuyla “Permakültür’e Giriş Eğitimi”ne Sevecen ile birlikte katıldık. ‘Şehirlerimizi iyileştirmek adına neler yapılabilir’ konusu üzerine sohbet edip sunabileceğimiz destekleri de konuştuk. Permakültür çalışmalarının gelişip çoğalması içimi umutla dolduruyor.

Şehir içerisinde elimizden geldiğince az atıklı, geri dönüşümlü ve ileri dönüşümlü yaşamanın çok kıymetli olduğunu inanıyorum. Apartman dairelerinde kolaylıkla yapılabilecek kompost uygulamaları var. Bu yolla gıda atıklarını humuslu toprağa dönüştürmek mümkün, hem şahane toprağınız oluyor hemde kendinizi iyi hissediyorsunuz. Bir çeşit gezegene bağlanma yöntemi bence. Bunun dışında çok güzel örgütlenmeler var. İnsanlarla bir araya gelip işbirliği yapmak şehirlerde hem kolay hem de önemli. Tüketici olmak yerine türetici olabildiğiniz bir alan açılıyor. Gıda alışverişlerinde mümkün olduğunca doğrudan üreticiden alınabilir. Gıda tercihlerinizi değiştirdiğinizde gerçekten bedensel değişimi doğrudan hissedebiliyorsunuz. Aslında bu işin o kadar yöntemi var ki, canlı ve cansız her şeyi gözetmeye karar verdiğinizde kendinizi tüm teorilerden sıyrılmış yaratıcılıkla sonsuz seçeneğin içinde buluyorsunuz. 

Konuyla alakalı teorik ve pratik geçmişinize dayanarak, neler yapıyorsunuz ve gelecekte ne gibi işler yapmayı planlıyorsunuz?

Evde bokaşi kompostu” yapıyoruz, mümkün olduğunca az paketli gıda tüketiyoruz. Alışveriş tercihlerimizi daha bağlantıya dayalı ve sağlıklı olduğuna inandığım şekilde dönüştürmeye çalışıyoruz. Çamaşır makinesi deterjanı, temizlik sirkesi yapıyoruz. Temizlik için sirke, karbanot ve bazen arap sabunu kullanıyorum bence mükemmel üçlü her şeye çözümler.. Atık yağlardan evde arap sabunu yapılabiliyormuş yakında denemesini yapacağız. Banyoda sabun kullanıyorum saç kremi içinde sirke harika oluyor. Krem ve koku konusunda İlkin’e ve Sevecen’e kendimi bırakıyorum, onlar da parfüm ve krem yapıyorlar. Ofiste bile çıktı alırken EcoFont Vera Sans kullanıyorum ve daha az mürekkep kullanmış oluyorum. İlk etapta aklıma gelenler bunlar. 

Bugünlerde permakültür stajı yapma isteği içimde çok canlı, bilgi dağarcığımı genişletip emek veren insanlarla bir araya gelmek istiyorum. İzmir’de Essen’in yıllardır sürdürdüğü çalışmaları var. Foça’daki arazilerinde bir permakültür bahçesi oluşturmaya çalışıyorlar. Vakit bulup onlara yardımcı olmak istiyorum çünkü öğrenebileceğim pek çok pratik tecrübeleri var. 

Bir yandan da Hamleci Konağının ön bahçesinde permakültür temelli bir bahçe oluşturma niyetimiz var. Fikirlerimiz konusunda, yakın geçmişte somut adımlar atmaya başladık. Toprak analizimiz geldi, yakında kuyu suyunu da analiz ettireceğiz. Yıllar içinde filizlenen fikirlerimiz köklerini derinleştirmeye başlıyor. Huzurluyum.

Bugüne gelene kadar hatalarınızdan neler öğrendiniz? Yeni başlayacaklara tavsiyeleriniz neler?

Karamsar olma eğilimimden ve kısıtlı bir noktadan bakmaktan çok çektim. Umutlu olmanın, sorunun içinde çözümü barındırdığının bilincinde olmanın ne kadar değerli olduğunu öğrendim. Birbirimize göz kulak olup, işbirliğini içinde neler başarabileceğimizi gördüm.

Çok güzel eğitimler, videolar, kaynaklar var ve günden güne de çoğalıyor. Aslında her şey, bireysel ve çevresel farkındalığın artmasıyla, birbirimizle ve kendimizle bağlantıda olmakla başlıyor. Böylece dünyayı ele alışımız, eğlenceli, yapıcı ve sürdürülebilir oluyor.

Ayşe Yayla

Röportaj: İlkin Taşdelen

Türkçe aslından çeviri: Tevfik Hürkan Urhan