haftw

Keşfedilmemiş Topraklar: Bir Longplay’in Yapılışı

HAFTW


HAFTW, 2021 yılında Türkiye ve Almanya’dan üyelerin oluşturduğu, Berlin merkezli post-indie ve Neue Türkische Welle grubudur. Müzikleri, Neukölln’un kaotik enerjisini Türk şiirinin içsel hüznü ile harmanlamaktadır. Sesleri—hem duygusal rahatlama sağlayan hem de çelişkili—gelecek albümleri “Unknown Territories”den “One by One” adlı single ile sergilenmekte olup, Detriti, Cold Transmission ve Oraculo Records gibi etkili indie plak şirketleriyle yaptıkları yayınlarla tanınmıştır. Avrupa genelinde dinamik canlı performanslarıyla övgü toplayan ve film ile televizyon projelerinde yer alan HAFTW, müzikal sınırları zorlamaya devam ederken, izleyicileri dönüştürücü bir kültürel yolculuğa davet etmektedir.


Öncelikle, LP’nize neden ‘Unknown Territories’ adını verdiniz?

HAFTW: Müzikal yolculuğumuzun en başından beri post-punk ve gotik gibi türlere yerleştirildik. Bu tarzda müzik yapıyorduk, belli plak şirketleriyle çalıştık ve kendimizi goth çerçevesinde bulduk, ama belli bir kategoriye uymak bizim bilinçli bir kararımız olmadı. Hiçbir sahneye ya da türe karşı bir sorunumuz yok, ama dürüst olmak gerekirse, müzikal yolculuğumuzun pek az şeyi planlı ya da kasıtlıydı.

Keşfetmek, daha az bilinen yollara sapmak ve bu süreçte kaybolmayı kucaklamak istedik. Belki de biraz fazla kaybolduk. Sonuçta iki yılımızı aldı! Haha.

Şaka bir yana, bakış açımızı gerçekten şekillendiren an, David Bowie’nin bir sözüyle karşılaştığımızda oldu. Şöyle bir şey diyordu:

“Çalıştığınız alanda kendinizi güvende hissediyorsanız, doğru alanda çalışmıyorsunuz demektir. Her zaman kendinizi yeteneklerinizin ötesine taşıyacak kadar suya girin. Ayaklarınızın zemine tam değmediğini hissettiğinizde, heyecan verici bir şey yapmaya en yakın olduğunuz yerdesinizdir.”

Bu söz bize tamamen bilinmeyene adım atma cesareti verdi, algılanan tüm sınırları yıkıp müziğin bizi nereye götürebileceğini görmemizi sağladı.
 

Neden başka bir EP ya da single yerine bir LP üzerinde çalışmaya karar verdiniz?

HAFTW: Bir LP’nin bize tam anlamıyla keşif için bir tuval sunacağını hissettik. Bir single, bu keşif sürecini tam ölçekli olarak gerçekleştirmeye izin vermezdi. EP ise daha önce yaptığımız bir şeydi ve bizden bir yenisini yapmamız bekleniyordu, ama bu gerçekten bilinmeyeni keşfetme sürecinin doğasına uymuyordu.

Bir şekilde, keşfettiğimiz alanların tamamını bir haritaya dönüştürme olasılığı da sundu. Bu, kulağa garip gelse de, daha bütüncül hissettirdi.

Yeni sanatçılar için single çıkarmak, bir takipçi kitlesi oluşturmak ve dikkat çekmek için şiddetle tavsiye edilir. Ama biz, LP seçerek bu beklentiden kurtulmayı ve bizim için doğru hissettiren şekilde yaratmayı özgürleştirici bulduk.

Bir LP üzerinde çalışmanın en farklı yönü ne oldu?

HAFTW: Şarkıların sayısı, bir LP’yi daha geniş ölçekli bir proje yapıyor. LP’nin keşif temelli yaklaşımı da bazen bireysel şarkılar için net bir referans noktası bulmayı zorlaştırıyor. Amacımız sınırları yıkmak ve bu süreçte kaybolmaktı, ama bu da keşiflerimizin sonuçlarını yorumlamayı zorlaştırdı. Genel olarak beklediğimizden daha uzun sürdü. Dürüst olmak gerekirse, bu süreç daha da uzun sürebilirdi ama bir yerde bir bitiş çizgisi belirlememiz gerekti ki yeni keşiflere yer açabilelim. Yayınlanacak şarkılardan daha fazlası elimizde kaldı. Belki bunları ileride bir gün yayınlarız.

Son olarak, diğer sanatçılar, ses mühendisleri ve teknisyenlerle çalışmak, bu LP için önceki projelerimize kıyasla farklı bir süreçti. Aynı zamanda onların müziğe ve bizim şarkılarımıza yaklaşımını gözlemlemek için eşsiz bir fırsattı.

Yıllar içinde LP’lerle olan ilişkiniz nasıl değişti? Eskiden onları almak nasıldı, şimdi dinlemek sizin için nasıl bir deneyim?

HAFTW: LP satın almayı her zaman sevdik. Bu, adeta bir deneyim satın almak gibi. Plak çalara yerleştirip bilinçli bir şekilde çalıyorsunuz ve sanatçının yarattığı farklı bir dünyaya yolculuk ediyorsunuz. Ayrıca birine LP hediye etmek de harika bir şey bence. Arkadaşlarınız, onları etkileyen bir deneyimi sizinle paylaşmaya davet ediyor.

LP bir konsepttir, başından sonuna kadar bir bütünlük taşır. Kendi içinde sizi farklı yerlere götürebilir, ama bütün olarak tamamlanmış bir yapıya sahiptir. Ve her dinlediğinizde, o anki deneyiminizden yeni bir katman eklenir. Farklı insanların anılarının ve duygularının büyülü bir koleksiyonudur.

Kendi LP’miz içinse, adeta kendimizin arkeologları gibiyiz. Aslında bu, her sanatçı için geçerli. Yaratımın büyülü süreci sona erdiğinde ve sanatçı kendi eserine geri döndüğünde, bu süreç hem ürkütücü hem de zorlayıcı olabilir. Sürecin bu kadar içinde olan biri olarak, eserinize dair algınız değişir. Bazen olgunlaşır, gelişir ve büyür; bazen ise o parçayla süregelen bir mücadele içinde bulabilirsiniz kendinizi.

Geçmişteki kendimize sevgi ve şefkat duyuyoruz. Bu şarkıları dinlemek ve son iki yılda Berlin’in sayısız sokağında onlarla yürümek, bir anlamda geçmişteki benliğimizi kucaklamak, anılara dönmek ve kendimizi büyürken izlemek gibi. Bu deneyim, kategorik sıfatların ötesinde, tamamen yeni bir yolculuk.

Son olarak, LP sizce eski jenerasyonlara ait bir kalıntı mı? Genç sanatçılarla yaşamaya devam edecek mi?

HAFTW: Genç nesiller de bunu keşfediyor. Genç sanatçılarda bunu görebiliyorsunuz. Belki de medya bu kadar değiştiği için LP dinleme kararı eskisi kadar bilinçli bir tercih değil. Plak çaları açıp bir LP dinlemek, dijital tüketim için bir düğmeye basmaktan çok daha ritüelistik bir deneyim. Ama bu, genel olarak bir konsept fikrini bozmaz.

LP, bir baştan sona bir hikaye anlatır ve her dinleyişinizde farklı bir anlam kazanır. Bence bu nedenle, LP’ler her zaman bir şekilde yaşamaya devam edecek.

Söyleşi: HAFTW
@haftw.music

Söyleşiyi gerçekleştiren: Yiğitcan Erdoğan
Çeviri: Yiğitcan Erdoğan

Buy Me A Coffee

HAFTW Performanslar Yazı

Bu yaz Her Absence Fill the World için ilginç geçti.

Daha önce DolmuşXpress’te yer verdiğimiz grup geçtiğimiz yaz müzik kariyerinin ilk üç konserini verdi.

İlki Hollanda’nın Steendam kendindeki Art Carnivale adlı bir müzik festivaliydi.

İkincisi Berlin’in Maybachufer sokağındaki Christa Kupfer adlı bir kulüpteydi.

Ve sonuncusu Neukölln’ün Mainzer Sokağı’nda gerçekleşe Kiezfest adlı bir sokak festivaliydi.

Bunlar ilk üç konserinizi vermek için üç çok farklı yer. O yüzden grubun nasıl hissettiğini merak etmemek imkansızdı.

Biz de Discord’da buluştuk ve grup üyeleri dört basit soru yanıtladılar.

İlki şöyleydi.

Hangisi en zorlayıcıydı?

Sascha: Benim için Kiezfest, sanırım. Seyirci konusunda biraz garip hissettim, çünkü hareket ediyorlardı. Eğer belki biraz gergin hissediyorsanız, hareket eden seyirci bence daha zorlayacaktır çünkü müziği sevip sevmediklerine dair direkt bir geri bildirim alamayacaksınız. Geçerken öylece görmezden geliyorlar.

Kubi: İlkinin ne kadar zorlayıcı olduğunu düşünüyordum ama Sascha’nın dediklerini dinlerken fark ettim ki evet, son konser insanlar hareket ettiği için farklı bir şekidle zorlayıcıydı. Odaklanmak ve bir atmosfer oluşturmak sokakta çalarken çok zor.

Kubi sonra ekliyor,

Kubi: Benim için hepsi farklı istikametlerde zorlayıcılardı. Ama zorlanmak iyidir, değil mi?

Sascha: Bence ayrıca sonrasında aldığın his, geriye dönüp baktığında sahneye çıkmadan önce hissettiğin kaygı ve zorlukların sonrasında hissettiğin ödüle karşılaştırması mesele. Bu sebepten son konser en zorlayıcıydı, çünkü ödül yeterince dengeliyici değildi.

Bu da bizi minnetle ikinci sorumuza getirdi. En doyurucu olanı hangisiydi?

Sascha: İlki her zaman süper özel ve güzel olacak ve çok doyurucu hissettirdi. Kulüpteki de öyle, ikisi de farklı şekillerde doyurucuydu. Aralarında bir tercih yapamıyorum.

Kubi: Sıralama yapmak çok zor. İlki süper sihirliydi. İlk konserimizdi her şeyden önce. Ayrıca garip bir şekilde günün kapanış performansı bizdik. İlk konserimizde. O yüzden ekstra baskı vardı ve bu biraz saçmaydı ama harikaydı. O konsere aylar boyunca hazırlandık.

Ama Christa Kupfer’in de benim için özel olduğunu söylemem gerek, çünkü Christa Kupfer benim için ev gibi ve bizim projemizi bizim arkadaşlarımıza tanıtıyorduk. Ailemiz, bir anlamda. Bu yüzden bizim için bir çeşit lansman gibi oldu.

Sohbet bundan sonra tüm canlı performansların nasıl iki parçaya bölündüğüne geldi: Hazırlık ve oyun. Bu da bizi üçüncü sorumuza getirdi.

En heyecan verici olanı hangisiydi?

Sascha: Bence farklı şekilde heyecan vericilerdi. Festivalde insanlarla daha şaşırtıcı ve hoş bir etkileşim vardı, ama kulüp de heyecan vericiydi. Müziğin farklı çevrelerde ve hissiyatlarda nasıl çalıştığını görmek, farklı durumlarda seni duygusal oalrak nereye götürebileceğini görmek çok hoştu. Bu bakımdan Kiezfest de heyecan vericiydi, belki de heyecan vericinin hep pozitif olması gerekmiyordur. Orada ne olduğunu görmek, hangi şarkının nerede çalıştığını ve seni duygusal olarak nereye götürdüğünü görmek de heyecan vericiydi.

Kubi: Katılıyorum. Üç farklı durumda üç farklı konser verdik. Önümüzde ayarlanmış başka konserler de var ve bundan sonra ne yapsak bu üçünden biri olacak. Bir festival, kulüp ya da sokak festivalinden başka bir şey hayal edemiyorum. 

Ve son soruya geliyoruz.

Şimdi bildiklerini bilerek hangisini tekrar yapmak isterlerdi?

Sascha: İlk ikisini tekrar yapmak isterdim. Daha iyi yapmak için değil, ama çok hoşlardı. Kendimi biraz daha rahatlamış hisseder ve daha çok keyfini çıkartırdım. Sonuncusu da bir performans sanatçısı olarak güzel bir egzersizdi. Size direkt dikkatini vermeyen bir seyirciye çalıyordunuz. Bence bir kişi bile olsa, bundan hayal kırıklığı duyuyor ya da reaksiyonları hayal kırıklığı yaratıcı olsa bile onların karşısında çalmak iyi bir egzersiz çünkü o anda işiniz bu. Bence bu da bazen garip hissettirse bile iyi.

Kubi: Gerçekten dürüst cevap vereceğim. Hiçbirine geri dönmek istemezdim. Hepsi harikaydı ama hepsi ömürde bir kere olan şeylerdi. Ama bir dileğim var, eğer geriye dönebileceğim sihirli bir gücüm olsa ilk konserimize seyirci olarak dönmek istedim. Bunu deneyimlemek isterdim. Nihayetinde bu bir etkileşim ve işin hangi tarafında olduğunuz çok önemli değil -seyirci ya da grup. Konserde hep birlikte hissettiğimiz anlar vardı ve çok keyif aldım, ama seyirci perspektifinden de keyif alırdım. 

Instagram: @herabsencefilltheworld
Spotify: Her Absence Fill the World

Röportaj: Yiğitcan Erdoğan

Her Absence Fıll the World – EP Launch (Gazino Berlın Sessıon)

“Part-time Punk” adlı albümüzü Detriti Records’ta yayınladıktan sonra, müziğimizi çalmak, yeni şarkılar yapmak ve sizlerle birlikte olmak için her zamankinden daha fazla motiveyiz. 

Bu nedenle, albümüzü kutlamak için sizinle küçük bir seans yapmak istiyoruz.

Dumanlı, ucuz barlarda ve kulüplerde sizin için çalmayı umarken, bu seferlik sizi Berlin Wassertorstrasse’deki Gazino’muzda küçük bir çevrimiçi konsere davet ediyoruz.

Mastering için Kor’a en içten teşekkürlerimizi iletmek isteriz. Bu etkinlikte bizi destekledikleri için Ayrancı Neukölln Dolmuş’una (DolmusXpress Magazine) ve NCOUNTERS’a da çok teşekkür ederiz. Onlarsız bu etkinlik mümkün olmazdı.

Çeviri: Tevfik Hürkan Urhan