Ressam Sinan Hasar, ‘’Biyopolitika Bağlamında Portre Sanatı’’ isimli yüksek lisans tezinde kimlik kavramını derinlemesine araştırarak bu ‘’soyut’’ konuyu onlarca portre ile somutlaştırdı. Onun çizgileri, bireysel ve kolektif kimliklerin kesişim noktalarını ararken, izleyiciyi de kendi benliğini sorgulamaya davet ediyor. Bu röportajda, sanatçının yaratım sürecini, kimlik üzerine düşüncelerini ve resimlerinin ardındaki hikâyeleri keşfe çıkıyoruz.

Neden kimlik fotoğrafı çalışmayı seçtin? Düşünsel ve pratik sürecini anlatabilir misin?
Kendi üretimimde de bir standart belirlemem gerekiyordu. Resim yapınca haliyle insanlar selfie çekip gönderiyorlar ‘beni böyle çiz’ diyenler oluyor. Yeni araba alıp direksiyonda selfie çeken figürün kabarmasıyla ilgilenmiyorum tabi ki! O yüzden kimlik fotoğrafı üzerinden gidebileceğimi düşündüm. Vesikalık fotoğraf dünyanın her yerinde aynı kurallarla çektiriliyor. Böylece konuyu biraz daraltmış oldum ki insanların fantezileriyle çok uğraşmadan istediğim gibi boyayabileyim.

Bu projenin hikayesi nereye dayanıyor?
Öğrenciyken figür çalışmayı seviyordum. Cebimde çantamda hep küçük suluboyam, defterim olurdu. İnsanları model yapıp hızlıca çizip boyardım. Seri üretime başlamam 2018 yılının sonunda olmuştu. Yılbaşı’nı geçireceğimiz arkadaşlarımın küçük portrelerini yapmıştım. Hızlıca çok sayıda portre yaptım ve daha sonrasında biraz daha konuyu daraltıp renkleri de sınırlayıp, ifadelere odaklanma fırsatı buldum.
Daha önceki işlerinden nasıl veya ne şekilde ayrılıyor bu proje?
İmgelemi sınırlamak durumunda kaldım öncesine göre. Şiirsel bir anlatımdan bütünsel bir eyleme dönüştü bile diyebilirim. İnsan yüzü çok acayip bir hale gelebiliyor.
Bütün bu süreç, kimlik üzerine düşünmek, konuyla ilişik bir tez yazmak ve portreler çizmek, nasıl bir süreçti içsel anlamda? Proje nasıl şekil aldı ve süreçte senin için mihenk taşları neler oldu?
Tez yazmak resim yapmaktan daha başka bir pratik gerektiriyor. Deneyimlemiş oldum. Havva Altun ile çalışmaya başlayınca hayatıma töz diye bir kavram girdi. Çok şey öğrendim. Portrelere devam etmemi ve yoğunlaşmamı sağlayan da kendisi oldu.
Baştan sona 6 yıl sürdü. Bu süreçte çok şey yaşandı. Hayatlarımız büyük çoğunlukla değişti, dönüştü. Yaşanan her iyi ya da kötü olayın yansıması olabiliyor tabii. İlk resimler o kadar şiddetli değilken sonraki süreçte bazen vahşileşti boyamam. Sistem vahşi. Çok daha fazla gözetimin, denetimin ve yaptırımın uygulandığı bir dünyadayız. Sürekli kontrol eden, denetleyen, zor kullanan mekanizmalar var. İyi tarafları da varmış gibi gösteriliyor. Rahatsız edici yanları hayli fazla. Proje de buna göre şekil aldı diyebilirim. Alternatif bir eylem olarak düşündüm.

Resimdeki hareketini nasıl etkiledi onlarca portre çizmek? Yüzlerle haşır neşir olmak?
Tek bir konuya yoğunlaşmanın avantajları da var dezavantajları da var. Resmettiğim insanların çoğunu daha yakından tanımış oldum. Birinin yüzünü şekillendirmeye çalışırken saatlerce izlemeniz gerekebiliyor. Tüm bunları yaparken bazı projelerinizi ertelemeniz gerekiyor. Artık daha sabırlı ve sakin biriyim diyebilirim. Sıraya koyabiliyorum yapmak istediklerimi.
Bundan sonraki işlerine nasıl yansıyacak sence bu süreç, işlerinde neleri değiştirecek ve sonraki adımda neler yapmayı planlıyorsun?
Uzun süredir yağlı boya çalışamamıştım. Sulu boyaya göre imkanları daha fazla. Yeni resimlere başladım. Bundan sonrası için söyleyebileceğim sadece resim yapmaya devam ettiğim olabilir. Neler olacak ben de bilmiyorum. Figür çalışıyorum, mekân çalışıyorum. Her ressamın ortak sorunlarına sahibim aslında. İçerik +21 sadece. Yaptıkça göreceğiz.



Sanatçı: Sinan Hasar
Röportaj: Nehir Akfırat
