G-7YN0JE445C

Hudutsuz Öyküler: “Seyahat Eden Düşünceler”

Sajad Bayeqra

Kısa Film. Türkçe ve İngilizce altyazılar mevcuttur.

Sajad, Almanya’daki mülteci statüsünü kanıtlayan evraklara ve geçerli bir seyahat belgesine sahip olmasına rağmen, Türkiye Konsolosluğu’nun vize vermemesi nedeniyle İstanbul’u yeniden ziyaret edemedi. Bu durum, filminde Türkiye’den hiçbir şehrin yer almamasına yol açtı. Oysa ki sadece bedeninin Türkiye’ye seyahat etmesine engel olunabildi, çünkü düşünceler sınır tanımaz, vizeye muhtaç değildir. Sajad, Türkiye’de geçirdiği zamanı anlatan bir yazı kaleme alarak seriyi dergimizde tamamlamaya karar verdi.

Editörün Notu

18 saatlik gece yürüyüşünün ardından Türkiye’nin Iğdır şehrine vardım. Iğdır’da sadece bir hafta kaldım, fakat şehrin hiçbir yerini göremedim çünkü kaçakçı tarafından sağlanan küçük, karanlık bir odada kapalı kalma durumundaydım. İlk üç gün tek istediğim şey uyumaktı, çünkü Kabil’den ayrıldığımdan beri zamanımı ya yürüyerek, ya koşarak ya da kamyonetlerin arkasında yolculuk ederek geçirmiştim.

Altıncı gün kaçakçı bizi bir otobüse bindirdi. Bu yepyeni, lüks bir otobüstü ve koltukları tertemizdi. Böylesine uzun bir yolculuktan sonra, o yumuşak, temiz koltuklara oturduğum an uyuyakaldım.

Altı saat sonra muavin herkesi uyandırıp bizi otobüsten indirdi ve yakındaki bir otelde yemek yiyeceğimizi söyledi. Bir buçuk ay boyunca ekmek ve yoğurtla hayatta kaldıktan sonra, otelden yükselen kebap kokusu aklımı başımdan almıştı. Güzel bir yemek yedikten sonra tekrar otobüse bindik. Ancak bu kez koridorda oturmam gerektiğini söylediler; çünkü koltukta oturma sıram sona ermişti. Tekrar düzgün bir koltukta oturmak istersem 100 lira daha ödemem gerekiyordu—lakin tüm paramı çoktan kebaplara harcamıştım.

Akşam saat 8 civarı İstanbul’daki Esenler Otogarına vardık. İlk defa zarif vücutlarıyla güzel kadınlar gördüm; kısa eteklerinin altından bacakları görünüyordu. Daha önce böyle manzaraları sadece televizyonda görmüştüm.

Devasa şehir İstanbul’da beni Avrupa’ya götürecek yeni bir kaçakçı bulmam gerekiyordu. Kabil’deki arkadaşlarıma birkaç telefon açtıktan sonra, arkadaşlarımdan birinin kaçakçı olan amcasıyla iletişim kurabildim. Onun evine gittim ve yine on Afgan göçmenle birlikte küçük bir odaya kapatıldım. Ama bu kez uyuyamadım. Artık yorgun değildim. Adeta uzun bir yolculuk yapmamışım gibiydi. Tek isteğim dışarı çıkmak ve güzel İstanbul’u keşfetmekti—martı sesleri ve taksi kornalarıyla dolu bu şehir, Beethoven’ın 1. Senfonisi gibiydi, tek farkı martıların ve kornaların ritminde çalmasıydı.

Ertesi gün şehri keşfetmek için kaçakçının evinden çıkmaya hazırlanırken, Afgan çocuklardan biri beni uyardı: “Sakın bu hatayı yapma. Polis seni yakalarsa Afganistan’a geri gönderirler.”

Bunu duyduğumda korkuyla irkildim. Kendi kendime “Aptal, buraya eğlenmeye ya da gezmeye gelmedin. Avrupa’ya ulaşmak için geldin.” dedim.

Dört gün sonra, başka bir kaçakçının otobüsüne binerek İzmir’e doğru yola çıktım; oradan Avrupa’ya gidecek bir bota binmeyi planlıyordum.

Dört yaşından beri göçmenim; hayatım hep polislerden ve sınırlardan korkmakla geçti. Hiç sabit bir evim veya okulum olmadı; sürekli kaçmak zorunda kaldım.

2019’da Berlin’de nihayet kendime ait küçük bir odaya kavuştuğumda bile, iki yıl boyunca sürekli korku içinde yaşadım—bir gün burayı terk etmek zorunda kalacağımdan, aslında buranın bana ait olmadığından endişe ediyordum.

Sajad Bayeqra

Buy Me A Coffee